Oynamaktan Keyif Aldıkları Üç Oyun: Resident Evil Village, Yakuza: Like A Dragon ve Rise of the Tomb Raider
Bir yazar, her hafta benzer bir yazı kaleme alarak, oynadığı oyunlarla ilgili deneyimlerini paylaşıyor. Bu hafta, karla kaplı bir köyde yaşanan korku dolu anlardan, çok sevilen bir serinin keyfine ve eski bir klasikle geçirdiği yavaş tempolu akşamlarından bahsediyor.
Resident Evil Village ile Korku Dolu Anlar
Yazar, Xbox’ta Resident Evil 8‘in birkaç saatini oynadıktan sonra, Steam Deck ile denemek istemiş ama korku dozunun fazla olduğunu düşünüp oyunu bırakmış. Ancak, PS5 Pro ile geri döndüğünde, Village’de kaybolduğunu ve o anı daha çok sevdiğini belirtiyor. Kendisinin horror oyunlara olan düşkünlüğü göz önünde bulundurulduğunda, karanlık, terkedilmiş bir köyde dolaşmanın heyecan verici olduğunu vurguluyor.
“Korku oyunlarına sıkça oynuyorum ama yine de her seferinde korkuyorum,” diyor yazar. Village, yer aldığı soğuk, kasvetli ortamda sunduğu korkutucu anlarla, oyuncuyu hemen içine çekiyor. “Anladım ki, bu oyunun sunduğu atmosferde kaybolmuş durumdayım ve artık beni dondurucu bir korkuyla başka bir oyuna yönlendiremez,” diye ekliyor.
Yakuza: Like A Dragon’da Zaman Geçirme
Yazar, Like A Dragon oyununu uzun zamandır beklediğini ve serinin önceki oyunlarını oynadıktan sonra bu oyuna geçiş yapmayı umduğunu dile getiriyor. Oyun, yeni karakter Ichiban Kasuga‘nın Dragon Quest sevgisiyle beslenen bir RPG tahkiyesine dönüşmüş durumda. Kendisinin RPG unsurlarını ve mizahını çok beğendiğini, ancak bu kadar derin bir bağlantı kurabileceğini düşünmediğini paylaşıyor.
Bir Japon kültürü parodisi olarak görülen oyunda, bir dizi tuhaf yan görevler, mizahi diyaloglar ve sürprizlerle dolu bir dünyanın içine adım atıyor. Yazar, “Yan görevleri tamamlarken tanıdık sokakların bahsini geçirdiğimde, kültürel unsurları daha iyi anladım,” diyor ve Japonya’da geçirdiği zamanı anarak bu oyunun kendisine kattığı değerlerden bahsediyor.
Rise of the Tomb Raider ile Keşif Keyfi
Hava şartlarının soğuk ve kasvetli olduğu bir dönemde, yazar, sıcak plajlar yerine Rise of the Tomb Raider oyununu tercih ettiğini aktarıyor. Lara Croft’un Divine Source ismindeki bir artefaktı bulma çabasındaki serüveni içerisinde yine aksiyon dolu sahneler ve keşifler ile karşılaşmakta. Ancak bu kez odak noktasının hikayeden ziyade, keşif ve yan görevler olması gerektiğinin altını çiziyor.
“Bir önceki oyun deneyimimde hızlıca ilerleyip hikayeyi keşfetmeye çalışırken, şimdi daha sakin bir tempoda oyunu tekrar keşfediyorum,” diyor yazar. Rise of the Tomb Raider, sisli ve soğuk bir kış ortamında kaybolmuş bir dünyada sunduğu macera ile evdeki sürelerini eğlencelendirmeye devam ediyor.
Oyun dünyası, yazarın yeni deneyimleri ve keşifleri ile oldukça canlı kalmaya devam ediyor. Her hafta yeni oyunlarla ilgili deneyimlerini paylaştıkça, okurları da kendi oyun dünyalarında yeni keşifler yapmaya teşvik ediyor.
