Yapay Zeka, Sürdürülebilir Bir Geleceğin Anahtarı Mı, Yoksa Enerji ve İklim Sorunlarını Daha Da mı Kötüleştiriyor?
Bu kritik soru, yeni teknolojilerin sürdürülebilirlik üzerine etkileri hakkında Columbia Üniversitesi, Deloitte ve Wilson Center’dan sürdürülebilirlik ve yapay zeka uzmanlarının bulunduğu bir panelde gündeme geldi. Panel, NVIDIA GTC 2025 etkinliğinde gerçekleştirildi.
Josh Parker’ın moderatörlük yaptığı etkinlikte, yapay zekanın hızla yayılması ve iklim değişikliği ile ilgili mücadele çabalarına katkı sağlama potansiyeli tartışıldı. Panelde, yapay zeka teknolojilerinin ve bunların veri depolama, hesaplama gücü ile düşük gecikme süresi için gereken enerji taleplerinin global enerji tüketimini nasıl etkilediği üzerinde duruldu.
Yapay zeka, sağlık ve finans gibi sektörleri dönüştürürken, günlük hayatımızda da sesli asistanlar (Siri veya Alexa), öneri sistemleri (Netflix veya Spotify) ve bulut hizmetleri (Google Cloud ve AWS) üzerinden kendini gösteriyor. Uzmanlar, bu gelişmeler doğrultusunda çevreye daha az zarar verecek çözümler sunabileceği konusunda şaşırtıcı bir iyimserlik paylaştı, ancak bazı önemli çekincelerle birlikte.
Yapay Zekanın Enerji Ayak İzi: Yönetilebilir Ama Büyüyor
Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) yeni yayınladığı rapora göre, veri merkezleri 2024 yılında global elektrik tüketiminin yaklaşık %1.5’ini oluşturdu ve bu oran 2035 yılına kadar %6’ya yükselebilir.
Bernhard Lorentz, Deloitte’un sürdürülebilirlik ve iklim stratejileri alanında yöneticisi, “Yapay zeka, global enerji tüketiminde büyük bir paya sahip olduğu yanılgısı var, ama rakamlar daha karmaşık bir tablo sunuyor” dedi. Lorentz, yapay zeka uygulamalarının enerji tüketimini artırmasına rağmen, bu artışın imalat ve taşıma gibi diğer sektörlerle kıyaslandığında oldukça küçük kaldığını vurguladı.
Aynı zamanda, AI’nin hızlı büyümesinin alt yapısı yetersiz olan bölgelerde enerji talebinde ani artışlara neden olduğunu belirtti. Lorentz, yerel elektrik şebekelerinin daha fazla fosil yakıta bağımlı olduğunu ve bu durumun karbon emisyonları ile hava kirliliğini arttırdığını belirtti.
Panelistlerin tamamı, enerji ayak izinin yönetilebilir sınırlar içinde olduğunu kabul etti. Veri merkezlerinin nerede inşa edileceği ve hangi enerji kaynaklarıyla işletileceğinin stratejik bir öneme sahip olacağını vurguladılar.
David Sandalow, Columbia Üniversitesi’ndeki Küresel Enerji Politikası Merkezi’nde kıdemli araştırmacı, her yeni yapay zeka çipi nesliyle birlikte enerji verimliliğinin belirgin bir artış gösterdiğini dile getirdi. Sandalow, “Hızlandırılmış hesaplama ve yapay zeka için enerji verimliliği, 100 bin kat daha iyi hale geldi. Yani, 100 bin terawatt saat süren bir işlem artık yalnızca bir terawatt saatte yapılabilir.” diye ekledi.
Yapay Zeka ve İklim Politikası Arasındaki Farkı Kapatmak
Paneldeki tartışmaların önemli noktalarından biri, yapay zeka uzmanları ile iklim politikası uzmanları arasındaki bilgi eksikliği oldu. Lauren Risi, Wilson Center’ın Çevresel Değişim ve Güvenlik Programı program direktörü, politika yapıcıların yapay zekanın iklim değişikliği bağlamındaki yeteneklerini ve sınırlamalarını anlamakta zorlandığını belirtti. Bu ayrım, etkili düzenlemeler oluşturmayı ve yapay zekadan sürdürülebilirlik için tam kapasiteyle yararlanmayı zorlaştırıyor.
Risi, “Bu iki alan çok karmaşık. Bir araya getirdiğinizde, bir sorunun cevabını bulmak için çok uğraşıyorsunuz, ama beş yeni sorun ortaya çıkıyor.” dedi. Yapay zeka ve iklim uzmanları arasında ortak bir anlayış ve dil oluşturmanın kritik önemde olduğunu vurguladı. Yapay zeka geliştikçe, hükümetlerin, şirketlerin ve araştırmacıların yakın iş birliği içinde çalışması, sürdürülebilir ve etkili uygulamaların sağlanması için elzem.
Enerjiyi Optimize Etmek ve Yenilikleri Hızlandırmak
Panelde, yapay zekanın sürdürülebilir çözümleri yönlendirme kapasitesi pozitif bir şekilde ele alındı. Sandalow, yapay zekanın enerji sistemlerini iyileştirebileceğini ve temiz teknolojilerde yenilikleri hızlandırabileceğini belirtti. AI modelleme araçları, hava tahminlerini geliştiriyor ve güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji sektörlerine fayda sağlıyor. Daha doğru tahminler, çiftliklerin güneş panellerinin açılarını optimize etmelerine ve rüzgar türbinlerini değişen koşullara göre ayarlamalarına imkan tanıyor.
Ayrıca, akıllı şebeke yönetimi, sensörler ve makine öğrenme araçlarıyla destekleniyor ve bu da yenilenebilir enerji kaynaklarının şebekeye entegrasyonunu kolaylaştırıyor. Sandalow, materyal bilimi keşfi konusunu vurgulayarak, yapay zekanın enerji depolama ve karbon yakalama teknolojileri için yeni materyaller keşfetme ve test etme sürecini hızlandırabileceğini belirtti.
Sandalow, “Yapay zekanın en heyecan verici alanlarından biri, materyal inovasyonu” ifadesini kullandı. Thomas Edison’un modern ampulü geliştirmek için yıllar süren çabalarını örnek göstererek, yapay zekanın materyal özelliklerini simüle etme yeteneğinin devrim niteliğinde sonuçlar doğurabileceğini açıkladı. “Bugün, bir saniyede bir milyondan fazla etkileşimi simüle edebiliyoruz. Henüz var olmayan materyalleri dahi test edebiliyoruz.” diye ekledi.
Yapay Zekanın Sürdürülebilirlikteki Rolü
Panelin kapanışında Sandalow’ın sözleri dikkat çekti. “Yapay zeka, sera gazı emisyonlarını artırabilir mi yoksa azaltabilir mi sorusuna defalarca yanıt arandım. Size kesin bir yanıt verebilirim, kimse bilmiyor ve bu bizlere bağlı.” Bu potansiyel, sera gazı emisyonlarını azaltma yönünde atılan adımların etkisini artırabilir. Ancak bunu gerçekleştirmemiz için çaba göstermemiz gerekiyor.
Panelin en önemli sonuçlarından biri, yapay zekanın sürdürülebilirliğe katkıda bulunma potansiyelinin tek başına yeterli olmadığıydı. Parker, “Yapay zeka, uygun politikalarla bir araya geldiğinde, bazı büyük hedeflere ulaşmamızda önemli bir yardımcı olabilir.” şeklinde ifade etti. Yapay zekanın yeteneklerini iklim hedefleriyle uyumlu bir şekilde kullanmak, bu konuda atılacak adım ve iş birliğini gerektiriyor.
Risi, “Orman tahribatı oranlarını ölçüyoruz, karbon depolama miktarını değerlendirmeye alıyoruz, buız dünyada meydana gelen değişimleri analiz etmede yapay zeka 10,000 kat daha hızlı.” dedi. Ancak AI’den elde edilen tahminler ve ölçümlerin etkili olabilmesi, bunları eyleme dönüştürebilme kabiliyetimize bağlıdır.
Yapay zeka, iklim değişikliği ile mücadelede kritik bir araç olarak giderek daha fazla tanınmakta. Güçlü iklim politikalarıyla birleştiğinde, süreçleri optimize edebilir, atıkları azaltabilir ve verimliliği artırabilir, bu da onu çözümün vazgeçilmez bir parçası haline getiriyor.
Bu etkileyici tartışmayı Yapay Zeka, Enerji ve İklim: Sürdürülebilirlik ve Enerji Güvenliğine Doğru başlıklı oturumda izleyebilirsiniz.