Günlük ve haftalık bültenlerimize katılarak, sektör lideri AI kapsamındaki en son güncellemeler ve özel içeriklere ulaşın. Daha Fazla Bilgi Alın
AI çağında, kamu hizmetleri şimdi yeni ve beklenmedik bir sorunla karşılaşıyor: Hayalet veri merkezleri. İlk bakışta bu durum saçma görünebilir: Neden ve nasıl birisi bu kadar karmaşık bir yapı olan veri merkezini sahte olarak oluşturma gereği duyar ki? Ancak AI talebinin hızla artması ve daha fazla işlem gücüne duyulan ihtiyaç, veri merkezi gelişimi etrafında spekülasyonların yaratığı karmaşayı beraberinde getiriyor. Özellikle Kuzey Virginia, dünyanın veri merkezi başkenti olarak kabul edilen bu bölge, birçok sorunla karşı karşıya kalıyor. Bu değişen ortamda, kamu hizmetleri gerçek altyapıyı inşa etmeyi vaat eden gayrimenkul geliştiricilerinden gelen güç talepleriyle bombardımana tutuluyor.
Gigawatt taleplerinin yanılsaması
Dominion Energy, Kuzey Virginia’nın en büyük kamu hizmeti, veri merkezi projeleri için toplam 50 gigawatt güç talebi aldı. Bu, İzlanda’nın bir yılda tükettiğinden daha fazla bir enerji miktarıdır.
Ancak bu taleplerin çoğu ya spekülatif ya da tamamen yanıltıcıdır. Geliştiriciler, gerçek sermayeleri ya da projeleri ile ilgili bir stratejileri olmadan, potansiyel yerleri gözlemleyip güç kapasitelerine yönelik taleplerde bulunuyor. Gerçekten de, bu taleplerin %90’ının tamamen asılsız olduğu tahmin edilmektedir.
Kamu hizmetleri gerçek ile sahteyi ayırt etmekte zorlanıyor
Kamu hizmetleri için sorun yalnızca teknik değil, aynı zamanda varoluşsal bir durumdur. Gerçek ve sahte olanı belirleme görevi ile karşı karşıyalar ve bu konuda iyi donanımlı değiller. Tarihsel olarak, kamu hizmetleri yavaş hareket eden, riskten kaçınan kurumlardır. Ancak şimdi, spekülatörleri değerlendirmeleri isteniyor; bu spekülatörlerin birçoğu, piyasada bir hareketlilik olduğunda güç allotmanlarını satma umuduyla gayrimenkul oyunları oynamaktadır.
Kamu hizmetlerinin ekonomik kalkınma ile ilgili grupları var, ancak bu ekipler genellikle bu kadar fazla spekülatif talep ile başa çıkma konusunda deneyimli değiller. Durum, gerçek bir inşaat planı olanların yalnızca bir kısmının sahada oldukları bir arazi yarışı gibidir. Sonuç olarak, kamu hizmetleri belirsizlik içinde enerji tahsis etmekte tereddüt ediyor, bu da geliştirme sürecini yavaşlatıyor.
Kapitalist bir engel
Veri merkezi alanına akıtılan sermaye miktarı, sorunların bir parçasıdır. Sermaye kolay erişilebilir olduğunda, spekülasyona yol açar. Bu durum, bir tür “daha iyi fare kapanı” sorunu gibidir: fazla oyuncu, aşırı arz edilmiş bir pazarı hedeflemeye çalışıyor. Bu spekülatörlerin akını, sadece kamu hizmetleri içinde değil, aynı zamanda yerel topluluklarda da kararsızlık yaratıyor, zira bu topluluklar arazi kullanımı ve altyapı geliştirme için izin verme kararı almalı.
Ekleyecek olursak, veri merkezleri yalnızca AI için inşa edilmiyor. Elbette AI, talep artışına neden oluyor, ancak cloud computing ihtiyacı da sürekli var. Geliştiriciler, ikisini de karşılamak için veri merkezleri inşa etmekte, ancak projelerin her iki türde karıştığı bir durum söz konusu; bu da AI heyecanıyla geleneksel bulut altyapısı arasındaki farkı anlaşılmaz hale getiriyor.
Gerçek olan ne?
Güvenilir oyuncular — önceden adı geçen Apple, Google ve Microsoft gibi büyük şirketler — gerçekten veri merkezleri inşa ediyor, ve birçoğu, şebeke bağlantı sıkıntılarından kaçınmak için yenilenebilir enerji sağlayıcılarıyla “arka planda” anlaşmalar yapmayı veya mikro şebekeler inşa etmeyi tercih ediyor. Ancak gerçek projeler çoğaldıkça, sahte projeler de artıyor. Deneyimsiz geliştiriciler, bu sektörde kâr elde etmeye çalışıyor ve bu durum kamu hizmetleri için daha karmaşık bir ortam oluşturuyor.
Sorun yalnızca finansal risk değil, aynı zamanda bu ölçekten altyapı geliştirme karmaşıklığı. Altı gigawattlık bir kampüs, etkileyici gelse de, inşaat maliyetleri birkaç milyar doları aşabiliyor. Ancak spekülatörler bu dev rakamları öne sürerek, projeleri daha sonra satma umuduyla güç kapasitelerini güvence altına almak istiyorlar.
Tedarik şebekesi veri merkezi talepleri ile başa çıkamıyor
Kamu hizmetleri gerçek ile sahteyi ayırt etmekte zorlanırken, şebeke kendisi de bir engel haline geliyor. McKinsey, global veri merkezi talebinin 2030 yılına kadar 152 gigawatta kadar çıkabileceğini tahmin ediyor ve bu durum 250 terawatt-saatlik yeni elektrik talebi doğuracak. ABD’de, veri merkezleri toplam güç talebinin 2030’a kadar %8’ini tek başına karşılayabilir ki bu, son yirmi yılda ne kadar az büyüdüğü göz önüne alındığında şaşırtıcı bir rakamdır.
Ama şebeke bu artışı karşılamaya hazır değil. Bağlantı ve iletim sorunları yaygın, ABD’nin 2027 ile 2029 arasında enerji kapasitesinin tükeneceği tahmin ediliyor. Geliştiriciler, bağlantı sıkıntısını aşmak için yerinde enerji üretimine, örneğin gaz türbinleri veya mikro şebekelere yönelmeye başladılar, ama bu geçici çözümler şebekenin sınırlamalarını sadece vurguluyor.
Sonuç: Kamu hizmetleri kapı bekçileri olarak
Gerçek engel, burada yeterli sermaye veya teknoloji eksikliği değil; aslında, kamu hizmetlerinin gerçek ve spekülatif projeleri ayırt etme yeteneğidir. Geliştiricileri değerlendirecek sağlam bir süreç olmadan, şebeke, asla hayata geçmeyecek projelerle aşırı yüklenme riski altında. Hayalet veri merkezleri dönemi başladı ve kamu hizmetleri uyum sağlamazsa, tüm sektör gerçek talep ile başa çıkmakta zorlanan bir durumda kalabilir.
Bu karmaşık ortamda, yalnızca güç tahsisi değil; kamu hizmetlerinin yeni, spekülatif bir alanda nasıl yol alacağını öğrenmesi gerekiyor ki işletmeler (ve AI) gelişebilsin.
Sophie Bakalar, Collaborative Fund‘da bir ortak.